Bu yayınımızda yine en güzel değerlerden biri olan alçak gönüllülük ile ilgili kompozisyon örnekleri ile karşınızdayız. İstediğiniz gibi, ...
Bu yayınımızda yine en
güzel değerlerden biri olan alçak gönüllülük ile ilgili kompozisyon örnekleri
ile karşınızdayız. İstediğiniz gibi, her türlü konu hakkında hem kısa hem de
uzun kompozisyonlar oluşturarak size en güzel hizmeti vermeye çalışıyoruz.
Alçak gönüllülük konulu kompozisyonlarımız da iki adet olarak yazılmış; biri
kısa diğeri uzun tutulmuştur. Deneme tadındaki bu yazılara güzel bir başlık
verilmiş ve giriş gelişme sonuç bölümlerine de dikkat edilmiştir. İyi okumalar.
SAKLI HAZİNE: ALÇAK
GÖNÜLLÜLÜK
Alçak gönüllülük
mütevazılık, diğer bir deyişle ‘’tevazu’’ demektir. Yani her türlü kibirden,
gösterişten uzak olmaktır. Alçak gönüllü insanlar, yaptıklarını ille de diğer
insanlardan takdir almak için yapmazlar. Örneğin yaptıkları iyiliğin
bilinmesinin aksine, onu gizli tutmak isterler.
Kendisini yetiştirmiş,
yeterli olgunluğa erişmiş bir insanda alçak gönüllülük olur. O, yaptıklarını
başkası görsün, tebrik etsin diye değil, kendi ve diğer insanların mutluluğu
için yapar. Ne yazık ki günümüz insanları bu ender değeri yavaş yavaş kaybediyor.
Sosyal medyanın bu kadar ilgi gördüğü toplumumuzda, insanlar sırf beğenilmek
için yaşıyor adeta. Kimse yaşadığı güzel bir anı, yaptığı bir iyiliği kendinde
saklamıyor. Yaptıkları her şeyi insanların gözüne sokarcasına paylaşıyor.
Hiçbirimizin diğer insanların
tebriklerine, alkışlarına ihtiyacımız yok. Bir başarı elde ettiysek onu
gereğinden fazla abartmadan yaşamak, başarımızı diğer insanların gözüne
sokmadan kutlamak en güzelidir. Her zaman alçak gönüllü olmalı, kendimizi diğer
insanlardan üstün görmekten uzak durmalıyız.
-SON-
ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMAK BİR
ERDEMDİR
Alçak gönüllülük, kişinin
kendisini diğer insanlardan üstün görmemesi, kabaran nefsini terbiye
edebilmesidir. Takvaca kendisinden üstün olan bir insanın bu üstünlüğünü veya
kendi acziyetini kabul edebilmesidir. Bir insan ne kadar çok alçak gönüllü ise
toplum tarafından o kadar sevilir, o kadar kabul edilir. Alçak gönüllü insan,
diğer insanları, kendisinin sahip oldukları ile kırmaz. Sahip olduğu bir
güzelliği veya meziyeti, kendini gere gere anlatmaz.
İnsan, hatalarını,
yanlışlarını kabul ettiği sürece gelişmeye, ilerlemeye devam edebilir.
Atalarımız, ‘’Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır.’’ diyerek, aslında alçak
gönüllülüğe de vurgu yapmıştır. Kimi zaman herhangi bir konuda bilgi sahibi olmadığımızda,
bunu ifade etmek yerine kendimizce yalan yanlış da olsa bir şeyler anlatmaya, o
konudaki bilgisizliğimizi gizlemeye çalışırız. Sanki her şeyi bilmek
zorundaymışız gibi davranır, aslında karşımızdaki insana kendimizi rezil
ederiz.
Alçak gönüllü insan
kendisini tanır ve her şeyiyle kabul eder. Başkasından üstün olduğunu
göstermeye çalışmaz. Aksine, çoğu kez, sahip olduğu bir meziyeti bile gizlemeye
çalışarak nefsini terbiye eder. Her biri, tasavvuf alanında ender şahsiyetler
olan Hacı Bektaş-ı Veli ile Mevlana Celaleddin-i Rumi arasında geçen muhteşem
bir hikayeyi anlatmak, alçak gönüllü olmanın ne kadar nahif ne kadar gerekli
olduğunu anlatmaya yardımcı olacaktır.
‘’Zamanında, helali
haramı çok da bilmeyen bir adam, haram yoldan para kazanır ve kazandığı bu para
ile de eti budu yerinde bir inek alır. Gel gör ki bu adam bir süre sonra doğru
yolu bulur ve artık haramdan sakınmaya karar verir. Ancak elinde haram mal ile
alınan bir inek vardır ve bu ineği bir şekilde elden çıkarmak zorundadır.
Ne yapması gerektiğini
düşünürken aklına şu gelir: ‘İyisi mi bu ineği bir dergaha bağışlayayım.’ İneği
alır ve Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergahının yolunu tutar. Çıkar yanına, meseleyi
olduğu gibi anlatır. Fakat Hacı Bektaş-ı Veli bu bağışı kabul etmez, adamı geri
çevirir.
Adam şansını bir de Mevlana'nın dergahında denemek ister. Mevlevi dergahına varır, Mevlana'nın karşısına geçer ve aynı meseleyi ona da anlatır. Mevlana bu bağışı kabul eder.
Kabul eder etmesine ama bizim adamın aklında bazı soru işaretleri kalır. Mevlana’ya
sorar:
-Ey pirim! Aynı ineği
Hacı Bektaş-ı Veli’ye de götürdüm; fakat o kabul etmedi. Senin kabul sebebin ne
ola ki?
Mevlana Hazretlerinin
verdiği cevap müthiştir:
-Biz karga isek, Hacı
Bektaş-ı Veli şahindir. Biz belki her leşe konarız; ama o üstündür, öyle her
leşe konmaz.
Bizimki durur mu, soluğu
direkt Hacı Bektaş'ın yanında alır ve Mevlana Hazretlerinin bağışı kabul
ettiğini söyler. Hacı Bektaş'ın verdiği cevabın da Mevlana'nın cevabından aşağı
kalır yanı yoktur.
-Bizim gönlümüz küçük bir
su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü engin bir okyanus gibidir. Küçük bir su
birikintisine düşen kara bir damla (haram yolla alınmış inek) o suyu
kirletebilir; fakat okyanusa düşen kara bir damla, okyanusun temizliğinden
hiçbir şey götüremez. İşte Mevlana Hazretleri, bağışını bu yüzden kabul
etmiştir.''
Görüyorsunuz değil mi
alçak gönüllülüğü en güzel şekilde yaşayan insanları. Bizim örnek almamız
gereken insanlardır bunlar. Alçak gönüllü olduklarından her biri kendisini
yüceltmek yerine, karşısındaki insanı yüceltme yoluna gitmiş fakat bunun
neticesinde bile aslında yine kendileri yücelmiştir.
Alçak gönüllülük tam da
budur işte. Diğer insanları küçümseyip kendimizi üstün görmek yerine, onları
üstün görmek ve kendi nefsimizi terbiye etmek...
-SON-
Sizler için yazdığımız
alçak gönüllülük konulu kısa ve uzun kompozisyonları umarız ki
beğenmişsinizdir. Sizler de alçak gönüllülük ile ilgili yazılar yazarak bize
gönderebilir, sitemizde yayınlanmasını sağlayabilirsiniz.
YORUMLAR